Daha çok “Çığlık” tablosuyla tanıdığımız Norveçli ressam Edvard Munch, 12 Aralık 1863’te doğmuştur. Sanatını daha çok yaşadığı travmalar üzerine kuran Munch, annesinin ve ardından en sevdiği kardeşi olan ablası Sophie’nin ölümü üzerine pek çok tablosunda ölüm ve yas temasına değinmiş; depresif duygulanımlarını kullandığı boya ve tekniklere aksettirmiştir. Yaşadığı yas, adeta sanatına yön vermiştir. Buna en iyi örnek oluşturabileceğimiz tablolarının başında “Ölü Anne ve Çocuk”, “Hasta Odasında Ölüm” gibi tablolar gelebilir.
Peki yas nedir? Ne kadar sürmesi doğaldır ve nasıl bir süreç izler? Tüm bu sorulara birlikte bakalım:
Yas, insanların yakınlarını kaybetmelerinin ardından gelen bir acı ve çöküşü ifade etmekle birlikte doğal ve evrensel bir süreçtir. Aynı, her parmak izinin birbirinden farklı olması gibi yas da çeşit çeşittir ve yaşantısı kişiden kişiye farklılık gösterir. Kimisi çok kısa bir sürede atlatırken kimisininki bir ömür boyu etkisini gösterebilir. Kimisi pek çok davranışsal değişiklik gösterirken kimisi ise dışarıdan belli olmayacak şekilde yaşayabilir yasını. Gerçekten de zordur insanın bir yakınını kaybetmesi ve bununla başa çıkabilmesi. Ancak insan doğası gereği bu duruma da uyum sağlayıp yaşamını devam ettirebilecek düzeye gelebilen bir varlıktır.
Normal yas sürecinin genellikle 6 ila 24 ay arasında sürmesini bekleriz. Ancak daha uzun veya kısa da sürebilir. Bu noktada yas sürecinin herkes tarafından farklı yaşantılandığını hatırlatmakta fayda var.
Yakınlarını kaybetmenin üzerine ölüm ve yas üzerine çokça düşünüp yazan Elisabeth Kübler Ross da yas sürecini incelemiş ve çokça tekrar eden bazı örüntüler olduğunu keşfederek yas sürecinin aşamalarını belirtmiştir. Bu aşamalar inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenmedir. Tabi bu aşamalar herkeste tamamen aynı sırayla olup bitmeyebilir. Hatta bazen yaşanılan evrelere tekrardan geri dönüş yapılabilmektedir. Kimilerinde ise bazı evreler atlanabilmektedir.
Randevu Talep Et
İnkar aşaması, yakın zamanda yaşanmış olan ölümün kabullenilemeyişini içerir. Aslında bu, kişinin en temel savunma mekanizmalarındandır. Zihin, kişinin çaresizliğine karşın daha iyi olmak için bir yol arayışına girer ve kişi, ölümün yaşanmadığına inanmak ister.
Öfke aşaması, ölümün kabullenilemeyişi üzerine bunun için kişinin elinden hiçbir şey gelmediğini fark edip öfke duymasıyla kendini gösterir. Özellikle “neden ben?” sorusu insanın zihninde dolanır durur. İnkar aşamasında olmayan sorgulamaların başlamasıyla da öfke kendini gösterebilmektedir.
Öfkenin de işe yaramadığının fark edilmesiyle pazarlık aşaması devreye girer. Kişi, kaderden yahut inanılan büyük güçten, ölümü ortadan kaldırmasını diler. Bunun için ümitlenir.
Depresyon aşamasında ise kişi, durumun kötülüğünün farkına varmış ve bundan dolayı büyük bir üzüntü duymaktadır. Depresyonun şiddeti kişiden kişiye farklılık gösterebilmekle birlikte özellikle aşırı olduğu durumlarda profesyonel yardım almak önemlidir. Ayrıca kişiye çevresindekiler tarafından verilen destek da büyük önem taşımaktadır.
Kabullenme aşamasında ise artık kişi, geleceğe bakmaya ve hayatını devam ettirmeye odaklanabilir. Durumun kötülüğün farkında olup bunu kabullenmiştir. Tabi zaman zaman kişi diğer evreleri tekrar yaşayabilse de yahut bazı zamanlar zorlayıcı hisler kişiyi yoklasa da genel anlamda hayata devam etme motivasyonu söz konusudur.