Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Kayıp ve Yas: Hayatın Sert Dönemeçleri

Kayıp ve yas denildiğinde akla ilk olarak “ölüm” gelir.
Hiç kuşkusuz ki ölüm, yaşamın telafisi olamayan en acı yanlarından birisidir.

Sevdiğimiz ve yakın olduğumuz birini kaybettiğimizde, bir parçamız da onunla birlikte başka diyarlara göçüp gider, sanki yarım kalırız. Yaşamın en sert dönemeçlerinden biridir.

Bu açıdan kayıp ve yas, çoğumuzun öncelikli olarak ölümle ilişkilendirdiği bir kavram olarak karşımıza çıkar.
Halbuki yaşamın kendisi, küçük ve büyük birçok farklı kayıp ve yas sürecine gebe olabilir.

Yaşam, yalnızca sevdiklerimizi değil; bir dönem sahip olduğumuz kimliklerimizi, hayallerimizi, alışkanlıklarımızı ve hatta bedenimizin bir dönemine ait özelliklerini de bizden alabilir.

Bazen yakın bir ilişkimiz sona erer; bazen yaşadığımız şehirden ayrılırız,
bazen de bazı şeylerin artık “eskisi gibi” ya da “bildiğimiz gibi” olmadığını fark ederiz.

Emeklilik, menopoz, çocukların yuvadan uçması, bizim yuvadan uçmamız, bir dostluk bağının yıpranması, yaş almanın getirdiği dönüşümler veya sağlık durumu kaynaklı değişimler…
Hepsi farklı açılardan birer kayıptır ve her biri kendi özgün yasını beraberinde getirir.

Peki, Nasıl Devam Edilir?

Devam edebilmek, yaşadığımız kaybı unutmak veya yasımızı bastırmak demek değildir. Bir şeyi geride bırakırken onunla olan bağımızı da dönüştürmek demektir. Kaybedilen şey ne olursa olsun, onu yalnızca yokluğu üzerinden tanımlamak yerine; hayatımıza kattıkları ile anımsamak, ve onun izini anlamlı bir şekilde taşımak mümkündür.
Çünkü her kayıp, bizi yeni bir gerçeklik kavşağına davet eder. Ancak insan zihni, çoğu zaman değişime direnebilir, alışılmış olanı korumayı arzular.
Bildiği yoldan gitmek varken, sert dönemeçlerin olduğu bir kavşakta nereye döneceğini, nereden devam etmesi gerektiğini ilk etapta hemen kestiremeyebilir.

Devam etmek; bildiğin ve alıştığın yolun ötesinde, yeni patikaları keşfetmek durumunda kalarak yeni yolculuk deneyimlerine açılmak ile ilintilidir.

Kayıpla Başa Çıkmanın Varoluşçu Yolu

Her kayıp, içimizde bir boşluk açar.
Ve çoğu insan, bu boşluğu hızla doldurmaya çalışır; kendini işe vermek, meşguliyet yaratmak, yeni bir ilişkiye atılmak gibi kaybı farklı yollarla bastırmaya veya unutmaya çalışır.

Ama mesele, bu boşluğu doldurmaya çalışmak değil, onunla yaşamayı öğrenmektir.
Yas, bu boşluğa ve şimdide olana izin vermekle ilgilidir.
Kaybın açtığı alanı yok saymak yerine, o alanın bize ne söylediğini dinlemek gerekir.

Çünkü kayıplar, iç dünyamızdaki öncelikleri ve değerlerimizi sorgulamamıza da neden olur.
Bir dönemin kapanışı, bize yeni bir anlam arayışı sunabilir.
Bu da ‘kim olduğumuz’ ve ‘kim olmak istediğimiz’ noktasında bizi derinleştirir.

Bu süreçte şu sorular üzerinde düşünmek faydalı olabilir:

Bu kayıp bana ne öğretti?
Bu değişim, bana kendim hakkında hangi farkındalıkları getirdi?
Eskiyi bırakırken yanımda neyi taşımak istiyorum?
Yeniyi oluştururken heybeme başka neler eklemek istiyorum?

Kaybettiklerimizle nasıl yaşayacağımızı öğrendiğimizde, onlarla olan bağımız yok olmaz;
sadece farklı bir biçime bürünür. Yas, yeniden şekillenmenin sürecidir.
Ve belki de en nihayetinde, her kayıp, bize dönüşmenin kaçınılmaz olduğunu hatırlatır.

Aynı nehirde iki kez yıkanamazsın derler;
hayat yolculuğu da böyledir, her sert dönemeç bizi farklı bir versiyonumuza dönüştürür.

Klinik Psikolog Miray Mor